Beykoz'un Tarihi ve Doğal Güzellikleri
Boğazın İncisi Beykoz
Boğazın en güzel noktasında, muhteşem doğasıyla yer alan Boğazın İncisi Beykoz, tarihi ve doğal güzellikleri ile bir sanayi şehriydi artık. Beykoz'un tarihi ve doğal güzellikleri geçmişten günümüze önemli bir yer tutmaktadır. 2000'li yıllardan sonra fabrikaların kapanması ve taşınmasının ardından ilçemiz, konut, turizm, sağlık ve eğitim bölgesi olarak tanımlanmaya başladı.
Turizm ve Eğitim Vizyonu
Beykoz'un tarihi ve doğal güzellikleri ile öne çıkan projelerimiz sayesinde, bu alanları daha da değerli hale getirmeyi hedefliyoruz. Belediye yönetimi olarak bölgenin tarihi ve doğal güzellikleri ile turizm, eğitim, sağlık ve kültür vizyonunu geliştirmeye ve bu doğrultuda projeler oluşturmaya odaklandık.
Geleceğe Yön Veren Projeler
Kanal Riva, Karlıtepe Mesire Alanları, 5'e ulaşan üniversitelerimiz, Beykoz Arena Spor Kompleksimiz, Kılıçlı Film Platomuz ve devam eden birçok vizyon projemizle ilçemizin geleceğine emin adımlarla yön veriyoruz.
Editör ve fotoğrafçı: Emrullah Yıldız
Tarihi ve Doğal Güzellikleri
Boğazın en güzel noktasında, muhteşem doğasıyla yer alan Boğazın İncisi Beykoz, tarihi ve doğal güzellikleri ile bir sanayi şehriydi artık. Beykoz'un tarihi ve doğal güzellikleri geçmişten günümüze önemli bir yer tutmaktadır. 2000'li yıllardan sonra fabrikaların kapanması ve taşınmasının ardından ilçemiz, konut, turizm, sağlık ve eğitim bölgesi olarak tanımlanmaya başladı. Beykoz'un tarihi ve doğal güzellikleri ile öne çıkan projelerimiz sayesinde, bu alanları daha da değerli hale getirmeyi hedefliyoruz. Belediye yönetimi olarak bölgenin tarihi ve doğal güzellikleri ile turizm, eğitim, sağlık ve kültür vizyonunu geliştirmeye ve bu doğrultuda projeler oluşturmaya odaklandık. Kanal Riva, Karlıtepe Mesire Alanları, 5'e ulaşan üniversitelerimiz, Beykoz Arena Spor Kompleksimiz, Kılıçlı Film Platomuz ve devam eden birçok vizyon projemizle ilçemizin geleceğine emin adımlarla yön veriyoruz.
İstanbul, medeniyetlere başkentlik yapmış bir dünya şehri. Bu şehrin en güzel yerlerinden biri Boğaziçi ve onun bir parçası olan Beykoz’dur. Üç bin yıllık tarihi ile Beykoz, İstanbul’da Osmanlı’nın fethettiği ilk yer olmasıyla öne çıkar. Sultan Yıldırım Bayezid’in yaptırdığı Anadolu Hisarı, fethin müjdeleyicisidir. Beykoz, Göksu, Küçüksu, Akbaba, İncirköy ve Beykoz çayırı ile İstanbul’un önemli mesire yerlerinden biridir.
Sinesinde Yuşa Hazretleri başta olmak üzere kadim Beykozlulara ebedi istirahatgah olan bu belde, tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Beykoz’un bilinen en eski tarihi M.Ö. 900’lere dayanır. Bu dönemde deniz yoluyla gelip Beykoz’u yurt edinen Traklar, Beykoz’da yerleşen ilk halk olarak bilinir. Sanat tarihçileri ve arkeologlar, çok daha önceki dönemlerde Karadeniz’den Boğaz’a doğru uzanan tepelerde Apollon tapınağı benzeri yapıların olduğunu öne sürmektedir. Bu bulgular Beykoz’un tarihinin daha da eskiye dayandığını düşündürse de, örgütlü bir toplumsal yaşamın M.Ö. 900’lerde başladığı kabul edilir.
Traklar Beykoz’a geldiklerinde, kralları Amikos’un ismine binaen, buraya “Amikos” adını vermişlerdir. Amikos, Beykoz’un bilinen en eski adıdır. Boğaz’ı geçerek Beykoz’a gelen Traklar burada Bebrik Devleti’ni kurmuşlardır. Bir rivayete göre Bebrikler isimlerini Akdeniz kıyısında, Pirenelerin kuzeyinde ve güneyinde bulunan eski bir İber kavminden almışlardır. Bebrikler M.Ö. 337 yılında Bitinyalıların saldırısına uğramış ve Bebrik Devleti uzun süren kanlı mücadele ve savaşların ardından yıkılmıştır.
Beykoz (Amikos), yönetim mekanizmasının babadan oğula geçen bir krallık sistemine bağlı olduğu Bitinyalılar devrinde tam dokuz kral görmüştür. M.Ö. 74 yılında Bitinya kralı IV. Nicomedes ölüm döşeğindeyken tüm krallığını Roma İmparatorluğu’na devretmiştir. M.S. 395 yılında Roma İmparatoru Büyük Teodosyus imparatorluğu, Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) ve Batı Roma İmparatorluğu olarak ikiye bölene dek Roma İmparatorluğu sınırları içerisinde yer alan Beykoz, bu tarihten itibaren Bizans İmparatorluğunun egemenliği altına girer.
Pers İmparatorluğu 609 yılında Beykoz’u sınırlarına dâhil eder. Persler altmış yıl bu topraklarda kaldıktan sonra, 669 yılında Müslüman Araplar bu toprakları Perslerden alırlar. Kısa bir süre sonra çekilen Arapların ardından bölgenin hâkimiyeti yeniden Bizanslıların eline geçer. Bizanslıların bölgedeki bu üstünlükleri yedi yüz yıldan daha fazla, Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid’ın bölgeyi ele geçirdiği tarih olan 1402 yılına kadar devam eder.
İstanbul’un Fatih Sultan Mehmed tarafından fethinden 51 yıl önce, Beykoz (Amikos) Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içerisine dâhil edilir. Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına dahil edilen kentin adı bundan böyle Amikos değil, Beykoz’dur. Beykoz isminin nereden geldiğine ilişkin olarak da çeşitli rivayetler söz konusudur. Bu rivayetler içerisinde en bilineni, Beykoz isminin Kocaeli beylerbeylerinin Beykoz’da oturmasına nispetle üretilenidir.
Rivayete göre Farsçada köy anlamına gelen kos sözcüğünün Türkçe bey sözcüğüne eklenmesi sonucunda ortaya çıkan Beykos (Beyköyü) sözcüğü kentin adı olarak kalmıştır. Beykos zamanla Beykoz’a dönüşmüştür. Bilinen bir başka rivayet ise, Beykoz isminin, kentin Osmanlı idaresi altına girdiği dönemden sonra kentte inşa ettirilen On Çeşmeler adlı bir çeşmenin yanında bulunan büyük bir ceviz ağacına binaen ortaya çıktığını iddia etmektedir.
Bu rivayete göre söz konusu dönemde koz kelimesi ceviz sözcüğünü nitelemek üzere kullanılmaktadır. Bu yörede ceviz ağaçlarının çok fazla sayıda bulunması nedeniyle de bu yöreye Binkos adının verildiği ve bu ismin zamanla Beykoz ismine dönüştüğü öne sürülmektedir.
Muhteşem dereleri, birbirinden güzel mesire yerleri, bereketli toprakları, cömert denizi ve aynı zamanda geniş bir av sahası da olan yemyeşil ormanlarıyla bir masal kentini andıran Beykoz, Osmanlı Devleti tarihinde önemli bir yere sahiptir. Av alanlarının uygunluğu münasebetiyle Osmanlı yönetici sınıfının gözde mekânlarından birisi olmuştur Beykoz.
Padişah başta olmak üzere avın kendileri için bir tutku olduğu saray erkânı, Osmanlı’nın son dönemlerine dek Beykoz’u kendilerine mesken tutmuşlardır. Özellikle Tokat Bahçesi, bugünkü Akbaba köyü civarı ve Çubuklu yöresinde düzenlenen av partileri ile ilgili birçok tarihsel anekdot ve resmi kayıt söz konusudur.
Ünlü seyyah İbn Battuta’dan öğrendiğimize göre, av partileri Türk yönetici sınıfının ayırt edici özelliklerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu bölgeler Osmanlı yönetici sınıfının avlanma yeri olarak tayin edilmiş olup, tebaadan birilerinin avlanması yasaklanmıştır.
Beykoz’un gözdesi köşklerin bu bölgede ortaya çıkışları doğrudan bu av merakıyla bağlantılı bir gelişmedir. Zamanla padişahların ve önde gelen saray erkânının konaklayabilmesi için birbirinden güzel av köşkleri inşa edilmiştir Beykoz’da. Bu bağlamda bugün maalesef arkasında herhangi bir iz bırakamayan, tarihsel önemi haiz av köşklerinden olan Tokatköy’deki Tokat Kasrı ve bahçelerine değinmek yerinde olacaktır.
Evliya Çelebi, seyahatnamesinde Tokat Kasrı’nın Fatih Sultan Mehmed tarafından yapıldığını şu cümlelerle anlatmıştır:
Fatih Sultan Mehmet'in seferde olan sadrazamının gönderdiği haberci, nefes nefese, heyecanla Tokat'ın fethedildiği müjdesini verince Fatih Sultan Mehmet: "Tez şurada bir bahçe yapılsın ismine de Tokat Bahçesi denilsin. Tokat surlarına benzeyen bir set çekilsin (…)" demiş. Etrafı surlarla veya çitlerle çevrili bu bahçe içerisinde bir zarafet timsali bir köşk, muhteşem bir havuz, enfes bir şadırvan ve güzel bir hamam yaptırılmış, geniş bir alana sahip olan bahçesinde ise av hayvanları yetiştirilmiştir.
Bu yapının yer aldığı Tokatköy’e muhteşem bir kemerli beton köprü üzerinden geçmek suretiyle varılmaktadır. Bu kasrın ve bahçenin bakımı emri altında yüz bostancının bulunduğu bir bahçıvan başı tarafından sürdürülmüştür. Bu kasrın özellikle genç yaşta tahta çıkan IV. Murat (1623-1640) tarafından çok beğenildiği bilinmekte, onun bu bahçenin çimenliğinde cirit oynattığı söylenmektedir.
Yapıldığı tarihten itibaren Tokat Kasrı’na ve Beykoz’un bizatihi kendisine tahta geçen bütün Osmanlı Padişahları’nın rağbet gösterdikleri bilinen bir gerçektir. En fazla tercih edilen av türleri kuş, geyik ve karaca avı olmuştur. Kuş avı daha ziyade doğanlar kullanılarak yapılırken, geyik ve karaca avı eğitilmiş köpekler kullanılarak yapılırdı.
Özellikle yenileşme döneminin Osmanlı Devleti’nde nasıl bir etki yarattığını anlamak açısından Tokat Kasrı ve bahçeleri hakkında yapılan şu tespitler oldukça dikkat çekicidir. Avlanmak amacıyla kullanılan bu yerlerde yenileşme döneminden itibaren hayvanlar yerine bilfiil insanlar hedef alınmaya başlanmıştır.
Boğazın en güzel noktasında, muhteşem doğasıyla yer alan Boğazın İncisi Beykoz bir sanayi şehriydi artık. 2000'li yıllardan sonra fabrikaların kapanması ve taşınmasının ardından ilçemiz, konut, turizm, sağlık ve eğitim bölgesi olarak tanımlanmaya başladı.
Belediye yönetimi olarak bölgenin turizm, eğitim, sağlık ve kültür vizyonunu geliştirmeye ve bu doğrultuda projeler oluşturmaya odaklandık. Kanal Riva, Karlıtepe Mesire Alanları, 5'e ulaşan üniversitelerimiz, Beykoz Arena Spor Kompleksimiz, Kılıçlı Film Platomuz ve devam eden bir çok vizyon projemizle ilçemizin geleceğine emin adımlarla yön veriyoruz.
Editör:Ebubekir Bastama Fotoğrafçı: Emrullah Yıldız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder